Hepimiz Birimiz oyununa yoğun ilgi
Kemal Alper Burak’ın yazdığı, yönetmenliğini Hasan Çağdaş Kılıç’ın üstlendiği, Genel Sanat Yönetmenliğini Tanya Aksu Gökdeniz’in yaptığı, Tuna Gürçoşkun, Gökhan Eryılmaz ve Tuncay Kaynak gibi tiyatro dünyasının sevilen isimlerinin oynadığı “Hepimiz Birimiz” adlı oyun dün gece tiyatroseverlerle buluştu.
Oyun günümüzde çok sıkça karşılaştığımız, yaşadığımız ve duyduğumuz aldatma üzerine kurulmuş gülerken aynı zamanda bizleri düşündüren bir oyun olmuş.
Oyun hakkında açıklamalarda bulunan Genel Sanat Yönetmeni Tanya Aksu Gökdeniz ;
Her oyun, izleyene bir fikir sunmak adına ortaya konur. Seyirciyse izlediğini kendi hayat penceresinden, bakış açısı üzerinden değerlendirir, ona lazım olanı farkında olarak ya da olmayarak çekip alır. İzleyenin bakış açısına göre her bir oyun kişisi bir insanı, bir kurumu, hatta bir devleti bile temsil edebilir. Bu seyirciyi ilgilendirir ama elbette bizim de bu oyunu yaparak söyleyecek kendimize ait cümlelerimiz var.
İlk olarak, oyunun başlangıç açısından çok basit ve klişe bir aldatma hikayesi olarak başlar. Replikler de bile her hangi bir özenme yoktur. Tüm karakterler, içinde bulundukları koşullara, her insanın aklına gelebilecek cümlelerle dışa vurum halindedirler. Başlangıç itibariyle bu beklenebilir devam ediş, kasıtlı bir tercihtir. Amaç, bu karakterlerin ve sahip oldukları hayatların herkes gibi olduğuna seyirciyi ikna etmektir. Çoğu erkek karısına yetememektedir. Bir çok ‘Metin’ karakterindeki erkek aldatılmıştır. Bunun yanında çoğu ev kadını hayatından tatmin olmaz. Yatak odalarındaki şa şaa bunun bir dışa vurumudur. Ya da alış-veriş çoğu kadının stres atma şeklidir. Bu durumlardan meydana çıkan kadın-erkek kavgalarından hiç bahsetmeyeceğim. Bunun yanında hepimizin tanıdığı bir “Nuri” karakteri bulunmaktadır. Bu adamları kimse anlamaz fakat onlar hakkında şöyle cümleler kurarız. “Ya iyi adam da, çok içiyor. Evine barkına bakmayan adamdan hayır mı gelir? Kimseye faydası olmaz bu adamın, güvenme” gibi… Bu cümleleri, hakkında sarf edeceğiniz, hayatınızda kim bilir kaç insan vardır. İşte bu sıradanlık sayesinde hiç tanımadıkları insanlar yerine, en azından aşina oldukları durum ve koşulu izlemeleri bir tercihtir. Aslında bir nevi izleyicinin yargı mekanizmasını ve eleştirel bakışını poh pohlamak, onları, hikayeye dahil etmek adına bu tahmin edilebilirlik işimize gelir. Çünkü muhakkak tanıdığımız birileri aldatılmıştır, ya da biz aldatmışızdır, aldatılmışızdır. Bu açıdan, bu bölümde, sanattaki durumları farklı ele alış biçimi yerine; herkesteki aynılık üzerinden ele almak yoluna gidilmiştir. Hatta seyirci Metin’in Kadın karakterini hemen çekip vurmasını isteyecektir. Bu sırada seyircinin dikkat mekanizması, Metin’in beklenmedik koşul tepkileri üzerinden uyanık tutulmaya devam edilmektedir.
Konu, aldatma meselelerinin derinleşmeye başlamasıyla birey psikolojisine doğru yol alır. Bu bölümde seyirci içsel olarak tanıdıklarını ya da kendi yerlerine koydukları bireylerin bakış açısını onların ağızlarından ifade muhakemesine girer. Kadın’ın ilk olarak sunduğu nedenler hepimizin beklediği ve yetmeyen ifadelerdir. Bunları bir kadının ağzından duymaya alışığızdır fakat “ilişkideki tatminsizlik” , nedense toplum açısından bir aldatma nedeni olarak kabul edilmez. Normal bir kadın açısından bakarsak, bu tip kadınlar bu durumu gerçekten de ifade edemezler. Dıştan bakınca her şey mükemmel görünse bile, hele ki evliliklerde aşkın ikinci plana atılması, kadın gibi duygusal bir varlığın yalnız hissetmesi demektir. Kadın bunu ifade edemez. Edebilecek bir kadın olsaydı, bunları yaşamazlardı. Maalesef bu durum bizim çiftlerimiz açısından çok geç konuşulmuş bir meseledir. Bu sırada, Metin’de kendi açısından durumu ifade ederken bir çok evliliğin başarısızlık nedenlerini duyarız. Nuri’nin “Günah bile yapışmaz.” İfadesiyle Kadın’ın nasıl bir sevgi beklediği ve buna olan açlığı Metin’in eksikliğiyle birlikte ifade olur.
Diğer yönden o sevmediğimiz ve içimizi ısıtmayan “Nuri”leri ele aldığımızda, onun bu duruma olan ifadesini dinlediğimizde, daha zavallı bir birey portresiyle karşı karşıyayızdır. Kaybolmuş hayatının bedelini, farkında olmadan tüm insanlara ödetmektedir. Hayatta çok kötü insan vardır ama hiç biri nedensiz değildir. Farkındayım çok klasik bir öyküsü var yani herkes gibi, bu da kasıtlıdır. Fakat bu hikayenin sonunda Metin’inn değerlendirmesi, bu tip insanların gerçekten de kendine bakıp rahatça farkına varabilecekleri basit bir ayrıntıdır. Fakat zaten zavallıca olduğumuz durum, hayatımızdaki çok basit şeylerin bizi nerelere yönlendirebilecek kadar kuvvetli olduğunun asla farkında olamayışımızdır. Genel olarak bu oyun Nuri ve Kadın’ın psikolojik analizleriyle, hayatlarına yansıyış perspektifinden devam eder. Bu durumları Metin perspektifinden yargılarız. Bu açıdan seyirci Metin’i can kulağıyla dinleyecektir. Çünkü etik olarak özdeşleşmiş oldukları karakter olmasının verdiği dikkatin yanında, seyirci Metin’den hayatlarına dair eleştirilerini de alacaktır. Fakat Metin’nin şirket hırsızlığı ortaya çıktığında, ona inananları da havada bırakıyoruz. Ona inanan kitle kendiyle kalıyor. Burada ki amaç seyirciyi kendi vicdanıyla bırakmaktır.
İşte esas meselemizin başladığı nokta: Metin açısından her şeyi görmezden gelip parayla mutlu yaşamak ya da yaptığı hatasını dürüstçe kabullenmek ve bedelini ödemek yani bireyin tercihleridir. Hayatı bizim için “acı” yapan bir bireye dönüşme ya da inandığı gibi doğru biçimde devam etme ikilemi. Birey ve vicdanı ikilemi. Kim olduğumuzu ve hayatımızın ne olacağını belirleyen en önemli tercihi tartışmaktayızdır. Kadın bu ikilemde tercihini yapmış bir bireyken; Metin, tercihini yaptıktan sonra Nuri’ye silah doğrulttuğunda; Nuri’de beliren korku ve yalvarmaya kahkahalarla gülmektedir…